Fırın..

Kürekçi emmi derlerdi ki, sadece bana kızarak evden attığı dışında bir şey hatırlamam. Ama malûm lâkap varsa illâki bir marifet de olmalıdır. Kürekçi Emmi ki, annemin emmisidir aslında, fırın ve yaptığı fırınlara kürek de yapan kendi halinde bir ustadır. Yaşarken bana sinirli davranmış olması şimdi güzel anılmasını engellememektedir de. Maalesef, İşi kimden öğrendiğini ya da kime çıraklık ettiğini soracak kimse de kalmadı ama köyün her yerine anıt gibi diktiği fırınları halâ durmaktadır. Zor zenââttir fırın yapmak. Ekmeği yeriz de, nerede piştiğini pek düşünmeyiz.. Önce tuğlayı dökeceksin ki, o vakitler pavlikası da yok, sonra çamuru hazırlayacaksın ki, samanı da dolgu olarak kullanacaksın, sonra ateşin yakılıp içerisinde hamurun serildiği küçük kubbeyi inşa edeceksin.. Öyle bir el işidir ki ve öyle bir ölçü işidir ki, kubbe göçmemelidir. Tabiki Kürekçi Emmi, Ser Mi'mar Sinan da değildir. Ama aynı el ulaklığından pay almış ve aynı düşlerde uyanmış olmalıdır. Biri 31.60m. çapında kubbeyi ayağa kaldırmış diğeri ise 3 metre. Her ikisinin altında da aynı şey harman olmuş, aslında kubbe büyük olsa da altında yanan hep  ateş olmuş.. Mini kubbe ayağa kaldırılıdığında etrafına da tahtalardan bir duvar çakılırdı. Fırın yanar, odunlar narlaşınca  tekne ile gelen hamurlar dökülürdü içeriye... Büyük kadınlar pişirirdi ekmekleri benim köyümde, pişen uzun bir tahtanın üzerine serilir, gelinler omuzlarında eve taşırdı, sonra örtü üzerine yerleştirilir ve yeneceği zaman servis yapılırdı. Bu fırın işi benim için saklı güzel anılar arasındadır. Anneannem bana hep gilik yapardı. Bizim köyün ekmekleri yakşalık 30 cm. çapındadır ve ortasında da 3-5 cmlik bir deliği olur ama gilik özeldir :) Gilik toruna yapılır çünkü. Aynı hamurdan aynı fırında ama bu sefer 10-12 cm. çapındadır. Bir ekmek maketidir aslında ve torun için bir oyuncak gibidir aynı zamanda... Her mahallede o zamanlar böyle bir fırın olur ve haftanın belirli günlerinde yakılırdı. Kim yakarsa ilk o pişirir keşik denilen bir sıra yapılır, sırası gelen fırını kullanırdı. Bazen ekmek pişirme sırası geceyi bulur, fırında yanan odunların ateşi, bir canavarın dili gibi  tahtaların arasından sokağa uzanırdı. Anneannem ekmeği pişirirken ben tahta küreğin üzerinde fırına girer, alevlerle oynar sonra da bacadan çıkan dumanlarla birlikte önce köyün sonra da ovanın üzerinde salınır dururdum...