Eski

 
 

1041'de geldik derler ya aslını sorsanız hadi ordan demem icap eder ki, nezaketen sormayarak bana da şu vakitte bu cümleyi kurdurtmayacağınıza eminim. Ne vakit gelindi bilemem ama kesin bildiğim bir şey varsa o da, son vakit geldiğinde babam gibi benim de babamın toprağına yatacağımdır... Uzun yıllar boyunca dedemin evi köyün en büyük eviydi benim için. O hazin uzun yılların sonunda, beni daha hazin bir sonucun beklediğinden habersiz olduğum günlerde köye gitmek benim için büyük bir zevkti. Sanki ben gelene kadar beklemiş gibi konuşmaya başlardı anneannem, neler anlatmazdı ki, eski köy hikayelerinden tutun da dayılarımın ettiklerine kadar. Ben ona dedim ki, o bana dedi ki, sooonra yavrucuğummm bana bak Bilâl dedim ona... Küçük zihnimle o zamanlar tam olarak ne anlıyordum bilemem ama gece olup da yatağım ahşap makatın üzerine serildiğinde benim için asıl şenlik başlardı. Bir yandan anneannem konuşur, anneannemin tertemiz kokusu odayı doldururken, bir yandan perdesini açtığım pencereden saman yolunu izleyişim gözümün önündedir hep. Hele de gidişim kışa rastlarsa ambarda buğdayların içinde bana saklanan elmalar çıkarılır, dalından yeni koparılmış gibi duran elmayı anneannem elinde bir kırar, çıkan sesten neredeyse ahşap ev sallanırdı. Şu meşhur kimsenin ne ph olduğunu bilmediği Eski Ramazanlar gibiydi bizim köy. Eski, ne kadar uzakta ise, sevdiğim adamları koynunda saklıyor olmasına rağmen şimdi daha da uzaktır benim için..