Kerpiç

Ah kerpiç, sen ne romantik zamanların şahidisindir!  Şimdi adı büyük ruhu küçük kentlerde oturup, bozkırın adı ve yaşamı anıldığında iç çekenlere yergi amaçlı olsa da, söylediğime kendim de inanmaktayım. Her ne kadar ruhu taşa benzetirsem ve zaman zaman sevimli eleştirilere neden olan [!] taş biriktirmek gibi bir huya sahip olsam da, toprağa ilişkin sevgim de özeldir. Malum insanı toprağa yakınlaştıran kırışıklıklar, zaman içerisinde benim de yaşayacağım biçimsel deformasyon adımları arasında yer alacak. Toprağa sevgi, toprağa benzerlikten sebep olsa gerek.

Bozkırın tüm emeği gizlidir bu kerpiç evlerde. Emeğin karşılığı da, kadim bir sevgi olarak döner insana. Dışarıda gün kavurur, pişirir içerisi serinliğe buyur eder, dışarısı 2 metre kara gömülüdür bu sefer de kemiklere kadar ısıtır. Anne kucağı hatta daha da ötesi gibidir. Bozkırın, en güçlü melodisidir de aynı zamanda, aynı renkten ve aynı tenden ayağa kaldırılmıştır. Çamur hazırlanır, kalıba dökülür, anne güneş tarlasında pişirir, sonra atalardan kalma ölçek dünyası ve sabırla duvarlar ayağa kaldırılır. Benzeri toprakla içi ve dışı tertemiz sıvanır. Anne rahatlığı, içerisinde yaşayan insanların daha huzurlu ve paylaşımcı olmalarını sağlamıştır. Kanaat etmek, kerpiç damların altında öğrenilen asil duyguların en başında gelir hep...

Barak Ovası’nda, su altında kalacak kerpiç bir evdeyiz şimdi. Belki binlerce olaya ev sahipliği yapmış, o kadar yorgun ki... Fırın evin dışında, toprağa gömülü, insanları doyurayım diye kararmışta kararmış, ateş hiç acımamış. Kap kacak ne kadar temiz, hepsi de raflarda dizili, her yer rengârenk yorganlarla dolu. Su verebilir misiniz acaba? Ne demek yavrum, al hepsi sene olsun. Teşekkür ederim efendim, Teşekkürüne kurban olayım babam.

Az önceki fırında yemek ve ekmek pişirilmiş. Bir parça patlıcan, bir dolma biberin yarısı, eti de al lavaşın üzerine şöyle güzelce yay, biraz da tuz ekle derken, etten de alsana babam, aldım amcacığım sağ olun bakın ekmeğe serdim bile, ohoooo eyle olmaz ki gurbanım, bak ekmeğin burası daha boş. Ana kucağı gibidir dedik ya, bir verilirse bin alınır bu kapılardan.

Ah iş olmasa, ah şu kerpiç damın gölgesinde bir kahve içsek, onlar konuşsa tertemiz dilleri ile ben dinlesem, ben dinlesem onlar ben dinledikçe daha da coşsalar, masallarını anlatsalar, onlar anlatsa ben az önceki hortuma karışıp ovanın üzerinde dolaşsam, rüzgâr sarsa her tarafımı...