
63-MEZAR TAŞI III
BELEDİYE BAŞKANI
Belediye Başkanı Mösyö Mal kendisine yıllar sürmüş gibi gelen baygınlığı sırasında, tüm hayatını tekrar yaşadı. Devasa yağlı bedeni ile düştüğü yerde sarsılırken umutsuzlukla “Öfff !” dedi. Mesleği aslında iğrençlik olan bu sığ adamın hayatında elle tutulur hiçbir şey yoktu. İnsanın hayatını gözden geçirmesi ile aynaya bakması arasında ilginç bir bağ olduğunu düşündü. Aslında her şey hizmetçisi Coset’in kalçaları gibi çıplak ve netti. Hayatının yargısını yaptığı anda bile konu Coset’in kalçaları ile başlamıştı. Doğal olarak bir yerden başlaması lazımdı, başladığı yer de aklı fikri neredeyse orası olacaktı.
Vicdanı ile tartışırken; kendi derin felsefi anlayışına göre, hırslı bir psikopat olarak yaşayıp davrandığı için kutlanması bile gerektiği fikrini ileri sürdü. Yaptığı tüm kötülükler ve yanlışlar kendisine gösterilirken bile hala haklı ve başarılıyım demesi de başka bir sorundu. Dönemin tüm aristokratlarında olduğu gibi yaptığı her şeyin “hakkı” olduğunu düşünüyordu. İlahi bir yargı sahnesine ya da yalan makinesi sorgusuna dönüşen baygınlığında bile dürüst olmayı becerememişti. Birden, Papa IX. Pius (Giovanni Maria Mastai Ferretti)’un delici bakışları altında Fransa Kralı’nın kendisini tekmelediği sahnede uyanıverdi. Şu yaşadığı her ne ise bu ruhsuz adamda kesinlikle işe yaramamıştı.
Kıçında Kral Hazretlerinin asil tekmesinin acısını hissediyor olmasına anlam veremedi. Göz ucuyla sinsi sekreteri Mösyö Faud’un ayaklarına baktı. Rüşvetle alınmış olduğu kesin olan son moda ayakkabıların birinin tokasının kopmuş olması tekmenin sahibini de anlamasını sağlamıştı.
PAPA
Sekreter Kardinal Giovanni, Papa’nın devasa çalışma odasına girdiğinde, Papa hazretlerini, Kardinal Guiseppe Bofondi’nin hediyesi Kakadu Papağanı ile oynarken buldu. Kafasındaki tüyleri kabarmış beyaz papağan, kanatlarını yanlara açmış vaziyette yürürken, papa hazretleri yaşlı bacakları ile onu takip ediyordu. Sahne, Kardinalde önce sempati uyandırdı ama birden tavuğunun peşinde koşan bir çocuğa benzediğini fark etti. Çocuk, tavuk derken sahte merhamet hissi tiksintiye dönüşmüştü. Etrafa yaşlı adamın hallerini anlatmasının sebebi de bu tiksintiydi.
Uğraşmaktan terlemiş yaşlı adam, “Tanrı Kuzusu” sözlerini öğretmeye çalışıyordu. Kendisini şanslı ve seçilmiş kişi olarak nitelendiren Papa, sol elinin orta parmağındaki papalık yüzüğüne her bakışında içinde bir sıcaklık hissi peydah oluyordu. Papalık, dünyada olduğu gibi öbür tarafta da ayrıcalık sağlayacak mıydı? “Dilerim bu hissettiğim cehennem ateşinin habercisi değildir” diyerek gülüyordu. Artık uzun yılların verdiği samimiyetle “İlahi Tanrım, bizi neyin içine soktun böyle” diyerek devam etti: “Tanrı Kuzusu, Tanrı Kuzusu”.
Papa’nın tüm gayretine rağmen papağan iş birliği konusunda bugün hiç katılımcı değildi. Son cümlenin sonunda, imana gelip yaşlı adamın yüzüne “hıyar!” dedi ve dönerek yürümeye devam etti. Kelimeyi nereden öğrendiğini anlayamayan Papa, “akıllı kuş, demek canın çekti” derken, Kuşun şeytani öğretmeni olan Kardinalin yüzünde sinsi bir gülümseme belirmişti.
Hafif öksürerek varlığını belirten Kardinal, her zaman yanında taşıdığı kırmızı renkli klasörden bir kâğıt çıkardı, Masadan aldığı battal boy bir büyüteçle birlikte uzattı. Aklı hala papağanda olan Papa dalgın bir sesle “özetle” dedi.
Çoğunlukla olayları tam olarak anlatmamayı prensip edinmiş Kardinal, Paris’ten garip bir olayın bildirildiğini ve bir tür stigmata vakası olabileceğini söyledi. Stigmatiklerin genelde kadınlar arasından çıkıyor olmasına gönderme yapan Papa, “yeni bir azize geliyor demek?” derken Kardinal düzeltti “Bu sefer bir erkek!”
Cümleyi içindeki sıcaklık hissi yükselirken duyan Papa birden rahatladı. Az önceki yaşlı adam gitmiş daha enerjik biri gelmiş gibiydi. Deri bir koltuğun kenarını kemiren papağana neşeyle seslendi “Ne diyorsun bu işe Petrus?”.
Kopardığı deri parçasını tükürüp atan kuş, merakla kendisine bakan yaşlı adama dönüp yanıt verdi: “Tanrı Kuzusu!”