Yol

YOL

Bir yere götürse de,kendi hep aynı yerde kalandır der yol için Aruoba. Bu örnekleri de artırırda artırır, yol üzerine bu kadar düşünülebileceği ya da yol’a dair bu denlicümle kurulabileceğini de gösterir insanlara.

   Etkilenirim bu yol serisinden.Hep dediğim gibi bunun “gitmek” fiilinden ürkmemle de ilgisi vardıraslında. Bu kadar üzebilecek ya da insanı çileden çıkarabilecek ikinci bir şeyyok gibi gelir bana hep. Gitmek ve bitmek, sesten öte anlamda dabenzer etkidedir o yüzden. Yine de, bu fiilin zoraki ya da tam tersi gönüllüyandaşı yol’a karşı içimde hep bir saygı olmuştur. Kolları gökyüzüne kadaruzanan çınar ağaçları gibi, büyük ve ağır abilerdendir kendisi. Öyyleyayılmıştır bulduğu ilk yere. Aslında hiç itiraz ettiği de görülmemiştir; uzandemişlerdir şöyle düm düz, toparlan şimdi biraz çek göbeeeni içeri doğru haholdu, ya da tırman bakalım şöyle tepeye hah, ortala şimdi kuyruğunu tamammm.Alçak gönüllüdür de, ha taş döşemişin ha bir eşek geçip iz bırakmış hiçaldırmaz ve kesinlikle seçici değildir. Kendinden emin olarak uzanır ve gideröylece. Yola dair sevdiğim ikinci şey, bedeni dolaşan damarlar gibi önce ovayısonra dağları sarıyor olmasıdır. O dünyayı sararken üzerinde dolaşanlar,gidenler ya da bir yerden geri gelenler, başka da ifade ile dönenler,damarlarda dolaşan kan hissi yaratır bende. Dünya döner, yollar dünyayı sarar,insanlar yollarda akar. Damarlar bedeni dolaşır, dünyanın küçük birer modelioluruz birden. Büyüğü ve küçüğü ile bağı yine konunun esas oğlanı olan yolkurar. Ayıran olarak nitelendirdiğim birden bağlayan konumuna da yükselir ki,bu pek marifetten sayılmaz.

 

Asıl götürdüğünü getirdiğinde ona,

 aslanım be derim ben işte...