Dudaklarımın Çektiği..

Çocuk zamanlarımdan hatırlarım ilkini; Halit dayım nasıl vurduysa, kanayan dudağımı da alıp Cambaz’a, hani o eski mezarlığa gitmiştim hızla.

Keşke acıyı bırakabilseydik de ardımızda,

kalsaydı olduğu gibi,

meydana geldiği o garip ve mahzun an’da.

Ama ne mümkündü, mümkün olabilir miydi.

Tek tük çocuk mezarları vardı etrafta ama çocuk zamanda ölüm ne mânâ ya da ölüler ne ederdi ki insana. Elime geçirdiğim bir taş parçası ile küçük bir çukur kazmaya başlamıştım ne yaptığımı da pek bilmeden aslında. Dudak kanasa da, acı sanki ruhtadır öyle değil mi, bir de dişlerinle sıkarsın ki zavallıları, artık dişlerin midir bedeni acıtan yoksa yanağından kayan damlalar mı onu da Allah bilir. Bu denli iz bırakmış ikincisi, bundan altı yıl evvel Gülek Boğazı’nda yaşanmıştır. 5inde babayla geçilen yerden yıllar sonra babasız geçiyor olmanın sarsıcı dayanılmazlığıdır o da. Bak, buralardan Osmanlı ordusu geçmiş bir zamanlar, Fatih’in kayada kitabesi var. Osmanlı kim, Fatih kim ya da kayada kitabe ne mühim ki, baba kokusu ile adımlama, baba sesi ile duymanın yanında. Şimdi kim kimdir, neden oradan geçmiştir, neden adını kazımıştır bilsen de ne faydadır, anlam artık nerede gizlidir ki... Koca otobüste bunu bilen yalnız bir kişi vardır ve dudakları yine dişleri tarafından esir alınmış, göz yaşları yanaklarını yakarak dökülüp gitmektedir.

Keşke acıyı bırakabilseydik de ardımızda,

kalsaydı olduğu gibi,

meydana geldiği o garip ve mahzun an’da.

Ama ne mümkündü, mümkün olabilir miydi.

Üçüncüsü, bir sırtımdan vurulma hikâyesinin yarattığı anafor sırasındadır. Vurulan sırtımdır belki mahvolan da kalbimin ta kendisidir ama durumdan nasibini alan yine dişlerin gadrine uğrayan dudaklardır. Ama alışılandan bir fark vardır bunda, yüz yastığa gömüldüğü ve beden yorganın altına saklandığı için, ne ağlamalar bilinmiş ne de damlalar yanağı yakmıştır. Sıkılan dişler arasından hayır, hayır, bu olmadı, bu mümkün değildir’e benzer sözcükler dökülmeye çalışmış ama inlemeden öteye geçemeyen denemeler olarak kalmışlardır.

Keşke acıyı bırakabilseydik de ardımızda,

kalsaydı olduğu gibi,

meydana geldiği o garip ve mahzun an’da.

Ama ne mümkündü, mümkün olabilir miydi.

Şimdiki de, gelişmek için çırpınan, tertemiz bir canın ardından duyulan saygı nedeniyledir. Tanımak, tenden sıyrılındığında saflığın emanetidir, emanet yerini bulduğunda da nefes rahata erecektir.

Keşke acıyı bırakabilseydik ardımızda,

kalsaydı olduğu gibi

meydana geldiği o garip ve mahzun an’da.

Ama ne mümkündü, mümkün olabilir miydi...