Kör Nuri

Köy yeri ise yaşamın geçtiği yer korkacaksın. Öyle topraktan, güneşten yada börtü böcekten değil, her biri cıvıl cıvıl gözleri ile evreni seyr eyleyen hemşerilerinden tabiki! İlmi yoksa irfanı var nev'inden bir familyadır bu. İşin altında ezilmiş bünyede, diğer yetilerinin yanında ilk günkü gibi parlak bir zekâ pınarı saklamayı da başarmışlardır. Korkarım ben bunlardan. Hele de dikkat çeken küçük bir ayrıntınız var ise kelimenin tam anlamı ile yandınız... Hepsi de Dede[m] Korkut kesilir maşaallah! Cemaat içinde bir kere de anıldı mı lâkâp, asıl adınızı artık ölüm raporuna kadar hatırlayan da çıkmaz. Gayet naif, orta boylu çakı gibi bir belediye zabıtası olan Nuri amca da bu durumdan nasibini alanlardandı. Şimdi anacaklarım tabiki göz ile ilgili ama bu göz, yüzdeki değil yüreğindeki... Vakit akşam, güneş devrini tamamlamak üzere. Kapının önünde çardak, çardağın altında masa, masanın üzerinde semaver, semaverin yanıda kaset çalar ve iki konuşkan;

-Amca ne güzel kaval çalmış bu namussuz, kim acaba ben de alıp dinlesem?

-O kaseti ben doldurdum erdal, kaval çalan benim...

-Üstâdım..!

Büyüklere ait sandıklar vardır. Açmak yasak olmasa da hani ellenmez. Bazı insanları bu sandıklara benzetirim hep. Durur durur bir açarsınız, karşınıza öyle bir şey çıkar ki saygıdan ağzınız açık kalır. Bir gece sabaha karşı derinden gelen bir sesle uyandım. Dışarı çıktım, önce anlayamadım ama sonra sesin köyün üstünden, ormanın içinden geldiğini duydum. Hemen elime tüfeğimi alarak, sesin geldiği yere koştum. Koyunlar yere serilmiş, çoban da kavalı üflüyordu. Oturdum, bitirene kadar bekleyip yanına vardım. Bana kaval çalmayı öğret dedim. Önce yok mok dedi, ben de hemen tüfeği doğrulttum. O günden sonra uzun süre sabahları o vakitte yanına gittim ve böylece öğrendim. Müzikten anladığımı iddia etmem hiç bir zaman. Zaten böyle bir iddiayı da anında yalanlayacak kulaklarım var çok şükür. Ama bir kavaldan çıkan ezgiler hemen sarıverir zihnimi. O zaman büyük kanatları olan bir kuş olur, ovanın üzerinde ağır ağır dolaşırım. Nehir havza yapmış; evlerin bacalarından dumanlar çıkar; zehir yeşili tarlalarda çalışanlar var; hafif yağmur çiselemiş, havada toprak kokusu asılı... Hangi notalardır o karmaşayı, iniş-çıkışları yaratan ya da hangi seslerdir kendimi güçlü hissettiren bilemem. Ama bir şey gerçek; o kadar renk var ki etrafımızda, bunları görebilmekten ve o renklerdeki sesleri duyabilmekten acizlik ne kadar kötü.

Kalk sıcak yatağından, neye yada nereye gittiğini bilmeden koş. Sonra, geceyi yaran sırrı keşfet, öğren... Ah,  sen ne kocaman bir sandıktın öyle Nuri Amca...