Rüstem

Kaç vakittir aklımda yazayım diye düşünüyorum bizim Rüstem'i.. Soyadını soracak olursanız, yalnızca kendime dediğim eyvahlardan birisini daha demem gerekir ki, bunun için günlük kotam da dolmuş haldedir. O sadece Rüstem'di ve o bizim Rüstemimiz'di... Küçük yerlerde etrafta, yaşanılan yerin de nazarlığı olmuş nev'i şahsına münhasır, Tanrı sevgilisi garipler vardır. Bu gariplerimiz halleri ve temiz ruhları gereği gaip'tirler de aynı zamanda. Bir çocuğunkine benzer ruhları ile gelirler, belki zamanın bir an'ında birisine ya da birilerine âlemin bir yüzünü gösterir ve çeker giderler. Hem ruhlarında hem de bedenlerinde "İbret" gizlidir derim bu kardeşlerimiz için.. Biz "normal" olabilelim diye o bir ömür sürecek bir acı ve kayıplığı taşır kendinde. Hem de bilemeden kendisini...

Ben Rüstem'i ilk gördüğümde sanırım orta yaşlarındaydı. Boyu yaklaşık olarak 1.80 olmalıydı, belki bir o kadar da göbeği vardı. Bu da yaratılışın uygun gördüklerinden sayılmalı sanırım, açlık ve yokluk had safhada ama aynı zamanda göbek de... Elinde taşıdığı demir asası o vakitler bizden de büyüktü. Öyle bir sevgiliydi ki çocuklar için hep yanına gidilir, selam verilir, aç mısın diye sorulur, bazen bir sigara ya da ekmek içerisinde bir şeyler götürülürdü.. Bu zamanlarda o hep sade ve sakin bakışları eşliğinde  gülümserdi... Hep temiz görürdüm onu, hani kendini bildiğinden mi diyecek olursanız o kadarını hatırlayamıyorum ama bir gerçek vardı o da, bir zamanlar hiç bir Rüstem sahipsiz değildi. Kemalettin Tuğcu okuyanlarımız bilir, o romanlardan çıkmış karakterler gibiydik o ve biz. Babama bizim eve getirelim dediğimi hatırlıyorum, rahmetli beni de kırmamak için nasıl da uğraşmış olmalı :) Garibine sahip çıkmayan insan olabilir mi? Görünmeyen kadınlarımız ve annelerimiz ne de güzel baktılar Rüstem'e.. Aç mısın dersiniz mutlaka toktur karnı, üstü başı yıkanmış olur. Cebinde hep aynı miktarda üç kuruş parası olur... Nereye gittik, nerede kaybolduk demekten kendimi alamam bu noktada şimdi. Sanki dünya dengesini yitirmesin diye hep aynı yerde otururdu, bir gün yerinde olmadığını görünce sordum öldü dediler... Ne çok ağladık ona o zamanlar. Garipliğine mi yanarsın, gaipliğine mi acırsın ?

 Rüstem o köşeden kalkmasaydı dengemiz de bozulmayacaktı...

Şimdi sizin gözlerinizde, her gülümsemesi için hakkını helâl etsin;

ana kucağı görmemiş,

kopup geldiği

nur'da yatsın...