Lokman Jr.

Lokman Hekim cinsi bir adamdı. Her tür otu sever ve yemekte mutlaka kocaman bir tabak dolusunu mideye indirirdi. En büyük tutkusu da lahanaya karşı olandı. Hani önceki hayatında lahana olacak kadar bağlılık hissetmesi saygı uyandırsa da, turşusuydu, kapuskasıydı, çorbasıydı, dolmasıydı derken bizim Hacer hanıma, lahana kadar eziyet eden ikinci bir varlık yoktu sanırım. Hoş aslında, Lokman Jr. ve  lahana-sever babamı da sayarsak, üçüncü demek daha doğru olurdu. Belki daha evvel de değinmiş olabilirim, malum, koltuk altına sıkıştırılmış kocaman bir  lahana pek romantik hediye türünden olmasa da, babamın gevrek kahkahası eşliğinde bak hanım sana ne aldım nidası ile eve girmesi bizim için sıradan vakalar arasında yer alırdı. E tabi bu ota düşkünlük, zamanla kontrolden çıkınca, her tür ph'a düşkünlük boyutuna ulaşan tam bir çılgınlıktı. Onu ye bunu ye, ya baba hiç korkmuyor musun, zehirleneceksin bir gün demelerim her seferinde de kahkahaları ile sonlanırdı. Bak evlat bu otlar harikadır, ne bunların adı baba, bu mu domuz otu, niye domuz otu demişler baba, domuzlar çok sever gelip hep dibinde yatarlar, yaa, e hadi artık gidelim!!! Hahah hahahahahah hah. Doğayı sevmek ve aşık olmak sanırım doğal ortamlarda yaşamanın getirdiği bir tutkuydu. Şimdilerin joging aşamasını geçemeyen reklamsı sevgiden söz etmiyorum, bir ağaç görünce arabayı kenara çekerek onunla konuşma seviyesinde bir sevgiydi bu. Ne zaman ve nasıl başladığını bilmek de tahmin edileceği gibi pek mümkün değildi ama durum böyleydi. Belki o sağlam beslenme ve cidden de ota düşkünlük nedeni ile olsa gerek babamı bir kere maviye yakın bir renkte eve  gelmesi dışında asla hasta olarak görmedik. Şimdi pek iyi olmayan gerçek nedenlerden ötürü, ailecek hasta olmamanın iyi bir şey olmadığını da bilmekteyiz. Hasta olmuyoruz ve aniden geçip gidiyoruz. Gelelim şu mavi renge. Bir akşam babam gerçekten de maviye yakın bir renkte eve geldi ve cidden de çok rahatsız görünüyordu. Mavi renk aslında tek başına da değildi, bir de benzin kokusu ki sanki depoya düşmüştü. Sorunca artık dayanamadı, uçak yakıtı içmişti. Yaa, niye içtin peki baba? Sorma oğlum, iyi gelir vücudu temizler dediler, Yaa!!!! Daha evvel anlattığı, gençlik günlerine ait bir öykü bu anlamda dikkat çekici gelirdi hep: bir gün köyde rahatsızlanır ve ateşi çıkar, tabi ilaç falan nerede. Yüzünü yıka, başını yıka derken taş ocağın üzerinde duran bir küp dikkatini çeker. Gider küpü kaldırır ve içindekinin hepsini içer. Artık iyidir ama bir küp elma sirkesi de sizlere ömür. Doğaya inanırdı babam ve yeni şeyler denemekten hiç çekinmezdi ve bu yelpazede, içinde bir küp sirkeden, bir çay bardağı  uçak yakıtına kadar Budist bir menü yer alırdı. Tabi bir de meşhur inat, hadi doktora gidelim, yookk gitmemm ööğğhhkkk!!!! Uçak yakıtı var ya abi, baaarrrsahlara iyi geliyormuş, yaaa bir deneyelim o zaman... Ne zaman son sözlerle ilgili o yazılardan görsem aklıma hemen bizim Lokman Jr.'ın bu hikâyesi gelir. İçtiği şey işine yaradı mı yaramadı mı şimdi hatırlamıyorum ama babamın filmlerdeki gibi mavi renkle eve gelişi ve neredeyse iki ay boyunca evden gitmeyen o benzin kokusu çok net hatırımdadır...