Berber Fayık

A benim varoşum, nev'i şahsına münhasır ne tipler saklar içerisinde... Pek  Keşanlı  Ali Destanı'ndaki gibi olmasa da, nelere şahit olunur çarpık sokakların izbe köşelerinde. Mesela çocukluk korkumuz Sayım, Rüstem ki zaten ondan bahsettim, manav Alaattin ağabey, sonra yolunu şaşırmış tulumbacı artığı kabadayı müsveddesi Adem, Yoğurtçunun deli oğulları.. Say say bitmez. Ama bütün bunların içerisinde birisi var ki, işte o en nefret ettiğimdir. Onun adı da Berber Fayık'tır! Varoş berberleri ilginç tiplerdir, yerli göçmenler demek hiçte yanlış olmaz onlar için. Yeni kurulan bir mahalleye gelirler, nasıl aldıkları belli olmayan berberlik sertifikasını duvara asarlar, kollarını sıvar ve işe koyulurlar. Fayık amca ki, hemen de mahallenin amcası olurlar; Ayhan Işık'a benzer ama daha kalın olan bıyıkları ile bakımsız bir örneğini teşkil ederdi. Bu model; bir yıla kalmaz hemen ev alır, ikinci yıl adet üzre ikinci katı çıkar, otomobilin yanına bir de MAN kamyon ekler ki, artık sırtı da yere gelmez. Ama şimdi hakkını yememek lazım, inadına da dürüst ve güvenilir olurlar. Fayık Amca da aslında bunların en önde gidenidir ama yine de tam bir baş belasıdır. Ahh çocukluk zamanlarım.. Orta Okul başlamış, ergenlik etkileri su yüzüne çıkmakta, ama şu saçlarım yok mu canımdan bezdirdi beni.. Limon mu denemedim yoksa Necip Bey kremleri mi, ya da Biryantinler mi... Her şey iyi de keşke şöyle arkaya doğru tarayabilsem ya da en azıdan şu tepemdekiler dikilmese uuuf ya... Ergen zamanlarımın en büyük uğraşılarından birisi buydu işte... Arkadaşlarım dışarıda top oynar, ben içeride çevreme yerleştirdiğim aynalarla farklı açılardan saçlarımı izlerim, yok olmadı  kuş bakışı tepemi görmeye çalışırım. İyice limonladığım saçlarımla dışarı çıkarım, arkadaşlarım top atar aklım kafamda ya oynamam derim, duramam bir iki hareket çekerim, zıplarım sonra hemen eve koşarak değişiklik olup olmadığına bakarım... Hüsrân hep hüsrân ya... Onca denemeden sonra geldiğim nokta, biraz uzarsalar belki bir forma girerlerdi olmuştu. İşte burada sahneye, kilit adam Fayık giriyordu. Herkes gibi ben de Fayık amcada tıraş oluyorum. Hem iyi hem de çok temiz bir adam. Tıraş yapar, bazen tıraşı keser kapıdan gövdesinin yarısını çıkarır karşı kaldırımdaki evine bağırır, kendisini duyurur, anlaşılmayan el işaretleri yapar, bıraktığı yerden işine döner, peşinden cırtlak bir kadın sesi birden fazla çocuk ismini bağırarak sayar ve bir kapı büyük bir gürültüyle kapanır. Tam bir organizasyon adamıdır Fayık amca gözümde. Hem belki makas ve tarağı uğurlu gelir de, kıvırcık olmasalar da düzgün uzardı saçlarım... Hadi geçen seferlerde dışarı gir çık, eve bağır çocukları toplat derken kazaya geldi ama bu sefer bari tam zamanında uyarayım da o kadar kısa kesmesin derken, hüsrân yine hüsrân yaaa.. Ben ne kadar inlediysem de, söylediysem de olmadı bir türlü. Fayık amca daldı, bağırdı çağırdı, dükkâna girdi çıktı, kamyona iş bağladı derken benim kafa her seferinde meşhur 3 numara yani Alabrus kesimden kurtulamadı gitti... Kurtulamazdım tabiki, hatta kurtulmam tamamen bir hayâldi. Konunun esas oğlanı ve kara korsanı olan babam, yine elinden geleni yapmamış olsaydı belki...

"Fayık, benim çocukların tıraşı sadece 3 numara, tamam..."