Çökelek

Şimdi sıcak evlerimizde oturmuş, az ya da çok dolu dolaplarımızın bize sunduğu rahatlık ve güven hissini yaşıyoruz. Açlığın ne demek olduğunu anlatmaya kalksanız, karşınızdakinin bunu anlama becerisi sanırım çok yüzeysel olur. Ciddi bir savaş ve sonrasında gelen buhran dönemleri, açlığı iliklerine kadar yaşamış bir topluluk yaratmıştır. Ancak açlıkla ters orantılı gelişen durumlar da söz konusudur. Mideler boştur ama babalarımızın portakalları ile annelerimizin karınları hep doludur. Ne kadar açsanız o kadar da kalabalıksınız, garip bir denklemdir ama gerçektir de.  Malum köy yeri olunca, az sayıda da olsa büyüklü küçüklü hayvan sahipliği mümkündür. O da olmaz ise böyle birisinden sağlanan süt bir ailenin bazı ihtiyaçlarının karşılanmasında kullanılabilir. Sütü önce yoğurt yapar, sonra ayrana dönüştürerek kaynatırsanız çökeleğiniz olur. Kulağa ve damağa hitap eden ne güzel bir dönüşümdür değil mi ? Ama her zaman öyle olmaz tabi ki. Toprak damlı evin ocağında büyük kazanda ayran kaynatma günüdür. Dört çocuklu ailenin iki numarası sürekli kazanın başına gelir gider, kendince bir şeyler yapar. Çok geçmez bu hareketler dikkat çeker. Sıkıştırılınca gerçek ağzından dökülür. Birazdan bu ayran kesilecek, ben de bölüştürüyorum ! Aslında kazanın başında yaptığı kelimenin tam anlamı ile parselasyondur. Kazandaki ayran kesilince dibe çökecek, işe yaramayacağı için de hemen yenecektir. Önce kimse inanmaz, hem kesileceğini nereden biliyor olabilir ki. Ciddiye alınacak bir durum değildir yani. Yine de herkesin bilmediği bir arka plan söz konusudur. Önce torbadan bir avuç tuz alınır, toprak dama çıkılır, bacadan aşağıya doğru, tuz direk kazana boca edilir, ayranın kesilmesi garanti altına alınır. Çok geçmez ayran dibe çöker ve artık servise hazırdır.

Açlıktan tek bir hâlde kurtuluş söz konusudur o da akıl sahibi olmak ya da akıl sahibi olan birisini tanıyor olmaktır.