Fadime Annem

İyi haber almak artık mümkün değil gibi. Uzun süredir hastaydı Fadime Annem. Nakşiye anneannemle birlikte, hayatımdaki bir diğer önemli anıttı. Yunnağın yanından geçerek giderdim onlara. Çocuk vaktimde duvarları tamamen ahşap olan yapının içi çeşme ve küçük havuzlarla doluydu. Köyün Roma günlerine inen hikâyesinden geriye kalan şahitlerinden biriydi. Su sesi ve içeride yıkanan ya da çamaşır yıkayan kadınların su ısıttığı kazanlarla birlikte biraz duman ve is kokusu olurdu. Rahmetli Hasan amca hasta olduğu için, Yunnağı biraz da yukarıdan gören evlerinde sürekli yatardı. Bir deri bir kemiğin ne olduğunu ilk gören de, öğrenen de ben oldum dersem abartmış olmam. Kore’de savaş, Bidevi’de yatağa yenil, yıllar boyu gördüğün tek şey duvarlar olsun. İşte Fadime annem, yıllarca Hasan amcamıza bakandır, çocuk zamanın cennet meyvesi yağda yumurtaları da yapandır.

Nakşiye anneannem ve Fadime anneme dair bir sahne daha vardır gözümün önünde. 70’li yılların sonunda babam wolksvagen marka bir araba almıştı. Sanırım Kırşehir’de yaşayan derin bir hocayı görmeye gitmiştik. Her ikisi de ciddi şişmandı ve babamın, arabada aynı tarafa oturdukları için kızdığını hatırlarım. Bir de ne olursa olsun bir araya gelindiğinde duyulan tek sesin kahkaha olduğunu..

O güzelim gözleri ile Fadime annemi son görüşüm, yıllar önce bir mezarlık ziyareti sırasında oldu. Sanırım bahçede çalışıyordu, karşılaşma sonrası yeni olmuş çilekleri gösterdi. Çilek daha sonra hiç o kadar güzel ve lezzetli olmadı.

Tüm ömrü vermekle geçen, bulunduğu her ortama neşe saçan yüksek ruhunu özlemle anıyor ve varlığı ile yaşamımı onurlandırdığı için saygımı sunuyorum. Çektiği tüm sıkıntı ve acılar sonrası mekanının Cennet olmasını diliyorum..