Çeşm-i Bülbül

Cam'ı çok severim...

Nadiren içiyor olsam da, su eğer şöyle güzel bir bardak içerisinde ise masallardaki ab-ı hayat gibi gelir bana. Belki de cam sevgimizin altında yatan kırılganlığı ve zarifliğine duyduğumuz saygıdır, koruma güdümüzün depreşmesidir ya da içinde nur taşıdığına inanılan günlerin genlerimizde bıraktığı kodlardır. Her ne nedenle olur ise olsun cam güzeldir. Hem saklamaz içini de gösterir öyle değil mi? Olmayanımızı görmek midir bu kadar saran artık buradan ötesini Allah bilir..

 

Çoğu sevmez ama ben Çeşm-i Bülbül'e bayılırım.. Birazı meslektendir sevgimin, teknik olarak sıradan değildir bilirim birazı da insan tarafıma aittir çünkü bana seslenir.. Kıvrılan ama birbirine değmeyen renklerin raksı büyüler beni, zerafetin son halkasını simgeler çeşmi bülbül bende. Böyle düşünmeyi de severim mesela, düşünceler birbirine eklenir kıvrılarak uzaaar gider, düşünce de, düşünceler de, zihnimdeki tüm görüntüler de hep dans eder...

 

Tartışılır durur hep, bu isim atölyenin bulunduğu semtten alınmıştır ya da bülbül gözündeki harelere benzediği için semte o adını vermiştir diye.. Şu tarih denen de, bazen bir işi hâl edip bırakamaz kenara al işte hangisini bilelim, doğru kabul edelim.. Bu nokta bir sebepten hiç umurum olamaz. Bilirim ki, Çeşm-i Bülbül: Bülbül çeşmesine gelen bir ahunun siluetidir. Elinde testisi su almaya gelir, doldurduktan sonra testisini narin omuzlarına yerleştirerek batan güneşe doğru salınarak yürür.. O çeşmeden aldığı da su değildir zaten, aşkını cam'a kazıyan ustanın can'ıdır...