Maksûre
Maksûre, cami içerisinde, mihrap yakınında yer alan, parmaklıkla çevrilmiş ya da kapalı bir bölmeyi ifade eder; bu alan yalnızca hükümdar tarafından kullanılırdı. Ortaya çıkışı, biçimi ve tam olarak hangi tarihte kullanıma girdiği meselesi tartışmalıdır.
Bazı kaynaklara göre Maksûre, Muaviye tarafından, bir Haricî fanatiğin suikast girişimi üzerine ya Hicrî 40 ya da 44 (M.S. 660 veya 664) yılında camilere kazandırılmıştır. Başka bir rivayete göre ise Muaviye, minberin üzerine bir köpek çıktığını görünce bu bölmeyi yaptırmıştır. Diğer bazı kaynaklar ise bu yeniliği, Hicrî 44 / M.S. 664 yılında bir Yemenli tarafından bıçaklanan Medine valisi Mervan b. el-Hakem’e atfeder. Daha başka görüşlerde ise, Halife Osman’ın suikaste uğrama korkusuyla, önceki halifelerin akıbetine uğramamak için, tuğladan (libn) yapılmış, içinde camlar bulunan bir maksûre inşa ettirdiği anlatılır. Bu şekilde cemaat imamı görebiliyor ve onun hareketlerini takip edebiliyordu. Ayrıca, Osman’ın maksûreyi idare etmek üzere el-Sâ’ib b. Hubâb’ı “sâhibu’l-maksûra” (maksûrenin sorumlusu) olarak atadığı ve bu görev için kendisine aylık iki dinar maaş bağladığı da rivayet edilmektedir. Dolayısıyla kaynaklar maksûrenin kesin olarak ne zaman ortaya çıktığı konusunda farklı görüşlere sahip olsa da hepsi bu yapının, hükümdarın can güvenliğini sağlamak üzere bir tür koruma önlemi olarak ortaya çıktığı konusunda hemfikirdir. Bu gerekçe, özellikle de dört Hulefâ-yi Râşidîn’den üçünün suikast sonucu öldürülmesi ve bunlardan ikisinin cami içinde suikaste uğraması dikkate alındığında, oldukça ikna edici görünmektedir.
Güneşte Kurutulmuş Tuğlalarla yapılan ilk maksûrenin daha sonra Mervan b. el-Hakem tarafından düzenli yontulmuş taşlarla yeniden inşa edilmesi, bu yapının hükümdarı koruma işlevini vurgular. Ancak daha sonraki dönemlerde, halifenin güvenliği özel muhafızlara emanet edildiğinde, maksûre sadece ahşap kafeslerle kapatılmış küçük odalara dönüşmüştür.
Maksûrenin koruma amacıyla inşa edildiği görüşü, Lammens tarafından reddedilmiştir. Lammens, bu reddiyesini iki gerekçeye dayandırır: Emevîlerin camide zaten kendi muhafızları bulunuyordu. Yakubî’nin maksûrenin icadına dair verdiği Hicrî 44 / M.S. 664 tarihi, Muaviye’ye yönelik olduğu öne sürülen Haricî suikastı ile örtüşmemektedir. Lammens, el-Ağânî adlı eserdeki iki pasajı dayanak alarak, maksûrenin başlangıçta halifenin mescidde çekilip dinlenebileceği veya halk önüne çıkmadan önce istişare edebileceği özel bir oda olarak düşünüldüğünü öne sürer. Buna karşılık Sauvaget, maksûrenin amacının halifeyi cemaatten ayırmak olduğunu savunur. Sauvaget, bu yapıyı sarayda halifeyle halk arasına asılan perdeyle ilişkilendirir. Bu açıklama, ancak daha sonraki dönemler için geçerli olabilir; çünkü o zamanlar kraliyet anlayışı ve törensellik kavramı gelişmiş ve yöneticinin tecrit edilmesini gerektirir hâle gelmiştir. Ancak bu görüşlerin geçerli olup olmadığı, özellikle de halifenin önüne perde asıldığına dair herhangi bir somut kanıtın olup olmadığı meselesiyle kuşkuya açıktır.
Hişâm b. Abdülmelik (H. 105–125 / M.S. 724–743) ve halefi II. Velîd (H. 125–126 / M.S. 743–744) dönemlerinden önceki zamanlarda halifenin önüne bir perde asılarak halktan ayrıldığına dair bir delil bulunmamaktadır. Ayrıca Hz. Osman’ın, M.S. 649’da (H. 29) Mescid-i Nebevî’yi yeniden inşa ettiği sırada maksûreyi yaptırdığına dair rivayet, bu perde-tören bağlantılı açıklamayı daha da geçersiz kılar. Her ne kadar maksûre başlangıçta suikast girişimlerine karşı bir önlem olarak inşa edilmiş gibi görünse de, zamanla başka işlevler de kazandı:
Bu uygulama ancak Halife Mü‘tasım dönemine (H. 218–227 / M.S. 833–842) kadar sürdü; ondan sonra kāmet maksûrenin dışında okunmaya başlandı. Medine Camii’ndeki Emevî dönemi maksûresine gelince:
İbn Abdürrabbih ve İbn Cübeyr’in tariflerinden anlaşıldığı kadarıyla el-Mehdî'nin maksûresi, kıble yönündeki sahının tam uzunluğunu kaplamakta olup ahşap bir korkuluk ile çevrilmişti. Tarihî kaynaklar, el-Mehdî'nin maksûrenin sadece zeminini caminin seviyesine indirdiğini bildirdiğine göre, el-Velîd’in maksûresinin de aynı şekilde kıble nehrinin tüm uzunluğu boyunca yer aldığı tahmin edilebilir.
Son olarak şu da belirtilmelidir ki: Maksûre sadece başkentlerdeki büyük camilerde ortaya çıkmış, hiçbir zaman kalıcı ve evrensel bir cami öğesi hâline gelmemiştir. Bu nedenle tipolojik önemi sınırlı kalmıştır.
G. İ. Bisheh, The Mosque of the Prophet at Madinah. Throughout the First Century A.H. With Special Emphasis on the Umayyad Mosque, The Univesity of Michigan, Ph.D., 1979, pp.279-282.